Emeğin Değeri Erozyona Uğruyor: Ücret Politikaları ve Asgari Ücret Tartışmaları

Asgari ücret tartışmaları her yıl çalışan kesimin gündeminde geniş yer buluyor. 2025 yılı için belirlenen asgari ücret oranları ise bu tartışmaları daha da derinleştiriyor. Çalışanlar artan enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında asgari ücretin yetersiz kaldığını savunurken, işveren kesimi ise "enflasyonla mücadele" gerekçesiyle daha yüksek zam oranlarına karşı çıkıyor.
Ortalama Ücret Asgari Ücrete Yaklaşıyor
Türkiye'de son yıllarda dikkat çeken en önemli ekonomik dönüşümlerden biri, asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesi oldu. DİSK-AR'ın araştırmalarına göre, çalışanların %43'ü, yani yaklaşık 7,5 milyon kişi, asgari ücret veya altında bir gelirle hayatını sürdürüyor. Daha dikkat çekici olan ise asgari ücretin yalnızca "asgari" bir gelir olmaktan çıkarak birçok iş kolunda temel gelir seviyesine dönüşmesi.
Asgari ücretin üzerinde kazanan işçiler de ekonomik zorluklarla boğuşuyor. Asgari ücret ile onun 1,5 katı arasında gelir elde eden yaklaşık 7 milyon çalışan bulunuyor. İşçilerin sadece %7,5'i asgari ücretin iki katından fazla maaş alabiliyor. Bu tablo, çalışan kesimin büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında yaşadığını gözler önüne seriyor.

Sermayenin Talepleri: Zam Oranları Kontrol Altında Tutulmalı
2025 yılı için belirlenen %30’luk asgari ücret zammı işveren kesimi tarafından da tartışma konusu oldu. İzmir Ticaret Odası Meclis Başkanı Selami Özpoyraz, bu oranı yüksek bulduğunu dile getirerek, ücret artışlarının beklenen enflasyonla sınırlı tutulması gerektiğini savundu. Özpoyraz, işverenlere yaptığı çağrıda, özel sektör ücretlendirmelerinin %30’un üzerine çıkmaması gerektiğini belirtti.
Benzer bir açıklama, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Aralık ayı meclis toplantısında Mehmet Büyükekşi'den geldi. Büyükekşi, şirketlerin bütçe planlamalarını %30 zam artı performansa bağlı 2-3 puanlık bir artış çerçevesinde yapması gerektiğini ifade etti. Bu yaklaşımın enflasyonu kontrol altına almak için önemli olduğunu vurguladı.
Enflasyon ve Ücret Dengesi Tartışması
İşveren kesimi, ücret artışlarının enflasyonu körüklediğini savunuyor. Ancak uzmanlara göre, Türkiye'de enflasyonun temel nedeni ücret artışları değil, yüksek kâr marjları ve piyasa dengesizlikleri. Nitekim, 2024 yılında asgari ücrete yıl ortasında zam yapılmamasına rağmen yıllık enflasyon %47 seviyesine ulaştı. Bu durum, düşük ücret politikalarının ekonomik bir zorunluluktan çok siyasi bir tercih olduğunu gösteriyor.
Patronların asgari ücret zammına ilişkin dile getirdiği bir diğer gerekçe ise "denge" ve "sürdürülebilirlik". Önder Sanayici İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Kap, kontrolsüz ücret artışlarının maliyetleri artırarak enflasyonu tetiklediğini öne sürdü. Ancak çalışanlar açısından bakıldığında, mevcut asgari ücret artışı bile yoksulluk sınırını aşmaya yetmiyor.
Açlık ve Yoksulluk Sınırı Altında Bir Yaşam
Türk-İş tarafından Kasım 2024’te açıklanan verilere göre açlık sınırı 20 bin 562 lira olarak belirlendi. Şubat 2025’te bu rakamın 21 bin 820 liraya çıkması bekleniyor. Ancak asgari ücret ile açlık sınırı arasındaki fark yalnızca 284 lira olacak. Bu farkın Mart ayı itibarıyla kapanacağı ve asgari ücretin tekrar açlık sınırının altına düşeceği öngörülüyor.
Yoksulluk sınırı ile asgari ücret arasındaki fark da her geçen yıl daha da açılıyor. 2024 yılı başında 49 bin lira olan yoksulluk sınırı, asgari ücretin yaklaşık 2,88 katına denk geliyordu. 2025 yılında bu oran, tahminlere göre, 3,2 katına çıkacak.

Ücret Politikalarının Geleceği
Türkiye'de asgari ücretin belirlenmesi yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Çalışan kesimin büyük bölümü, asgari ücretin yalnızca açlık sınırını aşmakla kalmayıp yoksulluk sınırına yaklaşmasını talep ediyor. Ancak mevcut ekonomik politikalar ve işveren kesiminin talepleri, bu hedefin uzağında kalındığını gösteriyor.
Uzmanlar, çalışanların gelirlerinin artırılmasının yalnızca bireysel refahı değil, aynı zamanda ekonomik büyümeyi destekleyeceğini savunuyor. Bu bağlamda, ücret politikalarının yeniden değerlendirilmesi ve daha adil bir gelir dağılımı için somut adımlar atılması gerektiği açıkça görülüyor.